Etiketler

, ,

TürkeşTürkeş ABD’de gerilla eğitimi aldı

“27 Mayıs’tan sonra kurulan Milli Birlik Komitesi (MBK) çok genç ve tecrübesiz, üstlendiği misyondan dolayı başı dönmüş bir gurup. Şu anki işlerimizden biri de MBK’nın içinde kimlerin etkin olduğunu tespit etmektir. MBK’nın içine en önemli üye olarak Türkeş’i yerleştirdik” (Foreign Relations 1958-60 s. 369-370)

Özel Harp kurulmadan önce 16 subay ABD’ye gönderildi. Bu subaylar daha sonra darbe yönetiminde yer aldı. En ünlüleri Türkeş ve Suphi Karaman…

Özel Harp Dairesi kurulmadan önce özel seçilen 16 kişilik subay ekibi ABD’ye gönderildi. Kansas’da eğitim gören ekibin önemli isimleri 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi’nde yer aldı. En ünlüleri Alparslan Türkeş ve Suphi Karaman’dı

Batı ülkelerindeki gizli orduların kurulma çalışmaları ABD ve İngiltere’nin öncülüğünde İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde başladı. Diğer ülkelerdeki gizli orduların yani kontrgerilla örgütlerinin oluşturulmasında ülkelerin kendi askeri ve istihbarat örgütleri etkin görev aldı. Türkiye’de Özel Harp Dairesi’nin kurulması çalışmaları 4 Nisan 1952’de NATO’ya katılmasından hemen sonra, daha Kore Savaşı devam ederken başladı. Bu gizli ordular o güne kadar İtalya, Fransa, Almanya, Yunanistan, Belçika’da kurulmuştu.

Türkiye’de kurulması Amerika için çok önemliydi çünkü coğrafi konumu nedeniyle çok stratejik bir bölgedeydi. Amerika’nın amacı olası Sovyetler Birliği işgaline karşı Türkiye’yi tampon bölge yapmaktı. Komünistler, Batı ülkelerine gelmeden Türkiye’de durdurulmalıydı. Bu da ancak özel eğitimli askerlerle mümkündü. Türkiye ile ABD arasında askeri ilişkiler de tam bu dönemde başladı. 5 Ekim 1947’de Genelkurmay Başkanı Orgeneral Salih Omurtak başkanlığındaki heyet Amerika’ya gitti. Bu bir ilkti.

SABOTAJ EĞİTİMİ

Dosya:https://i0.wp.com/91.93.103.35/icerik/100104-121306-p8k1.jpgBu ziyaretten sonra çok önemli bir uygulama başladı; Türk subaylarının Amerika’da gönderilip komünistlere karşı kontrgerilla eğitimi alması. Özel harp eğitim alacak ilk ekip 16 kişiden oluşuyordu. 1948 yılının başında Amerika’ya giden bu ekip, özel harp eğitimini Amerikan Kara Harp Akademisi’nde gördü. Bu okul Kansas Eyaleti’nde bulunuyordu. Bir taraftan teorik olarak nasıl siyasete yön verecekleri anlatılırken diğer taraftan zorlu bir gerilla eğitimi veriliyordu. Patlayıcılar dâhil her türlü silah kullanılması eğitimi de vardı.  Subaylar eğitimin devamını ise Georgia’daki Amerikan Piyade Okulu’nda görüyorlardı. Eğitimin son üç aylık evresi çok önemliydi çünkü bu bölümde adam öldürme, sabotaj ve bomba yerleştirme teknikleri öğretiliyordu.

Özel harp eğitimi alan bu ekipte ileriki yıllarda Türkiye tarihine damga vuracak subaylar vardı. Bu subayların adı darbeler döneminde ön plana çıktı. Ekipteki kilit subaylar şu isimlerden oluşuyordu: Alparslan Türkeş, Turgut Sunalp, Daniş Karabelen, Ahmet Yıldız, Mucip Ataklı, Suphi Karaman, Faruk Ateşdağlı, Refik Tulga. Rütbeleri teğmenlik ile albay arasındaydı değişiyordu.

HEM SOLCU HEM SAĞCI

Ekipteki isimlerin büyük çoğunluğunun ortak özelliği 27 Mayıs 1960 darbesini gerçekleştiren Milli Birlik Komitesi’nde yer almaları. İki isim hariç; Daniş Karabelen ve Turgut Sunalp.

Albay Daniş Karabelen, ABD dönüşünde önce tuğgeneralliğe terfi etti sonra da Özel Harp Dairesi’nin başına atandı. Turgut Sunalp ise Kıbrıs Türk Alayı’nın komutanlığına atandı. Bu alayın ilk komutanı oldu. 12 Mart 1971 darbesinde etkin bir subaydı. İstanbul Sıkıyönetim Komutanı Faik Türün’ün yardımcılığını yapan Sunalp, bu kez korgeneraldi. Orgeneralliğe terfi ettiğinde Genelkurmay İkinci Başkanı yapıldı. 1976 ‘da emekli oldu. 12 Eylül döneminde de parti kurdu.

ABD’de kontrgerilla eğitimi alan 16 subayın 14’ü ise 27 Mayıs darbesini gerçekleştiren ekipte yer aldı ve Alparslan Türkeş hariç hepsi ‘solcu’ olarak biliniyordu:

Suphi Karaman: 27 Mayıs 1960 darbesinin liderlerindendi. Darbe sonrası ülke yönetiminde ve 1961 Anayasası’nın hazırlanmasında etkili oldu. Sonra da senatörlük yaptı. 1968’de ordu içinde Milli Devrim Ordusu adlı gizli bir örgütle ilişkili olduğu gerekçesiyle dokunulmazlığı kaldırıldı. 1980 ve 1990’lı yıllarda SODEP ve SHP’de siyaset yapan Karaman, sonra da İşçi Partisi’ne geçti. 2004’te yaşamını yitirdi.

İSTANBUL VALİSİ OLDU

Ahmet Yıldız: Milli Birlik Komitesi’nin 38 kişilik üyesinden biriydi. O dönemde kurmay binbaşıydı. Kurmay albay rütbesinden ordudan ayrılan Yıldız, Meclis’e senatör olarak girdi. Basın, Yayın ve Turizm Genel Müdürlüğü de yaptı. Uzun yıllar Halkevleri Genel Başkanlığı da yapan Yıldız 12 Eylül’de cezaevinde yattı.

Mucip Ataklı: Amerika dönüşünde bir süre Türkiye’de bulunduktan sonra NATO Avrupa Kuvvetleri Komutanlığı’nda görev yaptı. O da darbeci ekip içinde yer aldı ve Kurucu Meclis üyeliği yaptı.  1968’de ordu içindeki cunta hareketleriyle ilgili olduğu gerekçesiyle dokunulmazlığı kaldırıldı. Sonraki yıllarda milletvekilliği de yaptı.

Refik Tulga: En kilit görevlerde bulunan subay oldu. ABD dönüşünden 3 yıl sonra NATO’nun Avrupa karargahındaki İstihbarat Dairesi’nde görevlendirildi. Dönüşte Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alay Komutanlığı, 27 Mayıs darbesiyle birlikte de İstanbul Valiliği ve Belediye Başkanlığı yaptı. Genelkurmay Başkanlığı İkinci Başkanlığı görevindeyken emekli oldu.

ABD’de özel harp eğitimi alan 16 kişilik ekip içinde sadece Daniş Karabelen Özel Harp Dairesi’nin kurulmasında aktif görev aldı. Alparslan Türkeş ve diğer subaylar Özel Harp’in kurucusu değil. Sadece Özel Harp’in kamplarında öğretmenlik yaptılar; ABD’de öğrendikleri teknikleri subaylara öğrettiler.

Özel Harp’e  darbe

27 Mayıs 1960 darbesiyle birlikte Orgeneral Cemal Gürsel liderliğinde Milli Birlik Komitesi, ordu içinde büyük bir tasfiye hareketi başlattı. 235’i general ve amirallerle birlikte dört bin subay emekli edildi. Özel Harp Dairesi Başkanı tümgeneral Daniş Karabelen de emekliye sevk edilen generaller arasındaydı. Bu dairede görev yapan 10 subay daha emekli edildi. 27 Mayısçılar Özel Harp Dairesi’nin başına bir süre kimseyi atamadı, birkaç ay sonra ise kurmay albay Faruk Ateşdağlı dairenin yeni başkanı oldu. ABD’ye giden ilk 16 kişilik özel harp ekibi içinde yer alan Ateşdağlı, darbeci subayların en aktif isimlerinden biriydi. Özel Harp’i toparlaması için görevlendirilmişti ancak Ateşdağlı, bu görevi değil daha büyük ve etkili koltuk istiyordu.

BAŞKANLIĞI İSTEMEDİ

Özel Harp Dairesi’nin kurucularından İsmail Tansu’ya göre bu nedenle dairenin işleriyle pek ilgilenmedi. Zamanla 27 Mayısçılarla ihtilaf yaşadı. Bu kez de 27 Mayısçılara karşı alternatif arayışına girdi. Bu amaçla Özel Harp Dairesi’nden özel bir ekip oluşturdu. Ancak çalışmasının deşifre olması üzerine Özel Harp Dairesi başkanlığından alındı. Ateşdağlı’nın yerine vekaleten kurmay binbaşı Şaban Başsoy atandı. Başsoy, uzun yıllar Özel Harp Dairesi’nde çeşitli birimlerde görev yapmıştı. Başsoy’dan sonra Özel Harp Dairesi’nin başına albay Sezai Okan atandı. Okan da 27 Mayıs’tan bir gün önce Kara Harp Okulu’ndaki darbeci subaylar toplantısında görev dağılımı belgesini yazan subaydı. Okan, daha sonra Meclis’e girdi.

Kürşat Başar’ın TMT lideri babası 

Ünlü edebiyatçı ve yazar Kürşat Başar’ın babası emekli korgeneral Çetin Başar de Özel Harp Dairesi’nde görev yapan önemli subaylar arasında. Çetin Başar, 1968 yılından itibaren Özel Harp Dairesi’nde görev yapmaya başladı. Başbakan Bülent Ecevit’in Özel Harp Dairesi’nin varlığından haberdar olduğu 1974’te de dairede görevliydi. Özel Harp’in Kıbrıs’la ilgili çalışmalarını yürüten Başar, “Orhan Bey” kod adıyla 1974- 76 yılları arasında dairenin Kıbrıs’ta faaliyet yürüten gizli örgütü Türk Mukavemet Teşkilatı’nın da liderliğini yaptı.

Başar, Özel Harpçiler tarafından “Özel Harp Dairesi’ni kurumsallaştıran isim” olarak kabul ediliyor. 1970’li yıllarda kendisi için “Geleceğin Genelkurmay Başkanı” denilen Başar, ancak ordudan korgeneral rütbesinden emekli oldu.

Star’dan Ecevit Kılıç’ın Özel Harp yazı dizisininin 3 bölümü…

******

Hançer Birliği Türkiye’de faaliyet gösterdi mi? Zihni Çakır’ın Korku İmparatorluğu Gladio kitabında MHP-CIA ilişkisine yönelik ilginç iddialar yer alıyor.

Türk Gladio’nusu soruştururken 24 Mart 1978’de katledilen Ankara Cumhuriyet Savcı Vekili Doğan Öz’ün hazırladığı iddia edilen bir raporun ortaya çıkmasıyla başlayan MHP-CIA ilişkisine dair tartışma yeni bir boyut kazandı.

İddiaya göre dönemin MHP Lideri Alparslan Türkeş’in kontrolünde olan Gladio eğitim kamplarının (Komando Kampları) asıl sahibi Murat Bayrak isimli bir Yugoslav göçmeniydi.

Cafesiyaset haber sitesi yazarı Zihni Çakır’ın yakın zaman önce Profil Yayınları’ndan çıkanKorku İmparatorluğu Gladio” kitabında, MHP-CIA ilişkisi anlatılırken; Hançer Birliğinin bu ilişkideki rolüne dair iddialar da yer alıyor.

Bu kamplarda eğitim verdiği iddia edilen Murat Bayrak, 12 Eylül darbesi sırasında MHP Genel Yönetim Kurulu Üyesi olmasına karşın tutuklanmayan tek isim oldu. Bayrak aynı zamanda CIA ajanları ve Gladio yapılanmasında kilit rol oynayan Poul Henze ile Frank Terpil’le de bağlantılı idi.

Naziler’in Yugoslavya’yı işgali sırasında Nazilerle işbirliği yaptığı öne sürülen Murat Bayrak, MHP’den önce Adalet Partisi’nde de milletvekilliği yapmıştı.

Kitapta, ülkücü mafya nitelendirmesinde adı sık geçen Oral Çelik’in, “Ülkücü gençleri Nazi subayları eğitmiştir” ifadelerine yer verilirken, bu sözle kastedilmek istenenlerden birinin de Murat Bayrak olduğu tespitine yer veriliyor.

Murat Bayrak’ın Gladio’nun eğitim kampları ve organizasyonunda etkin rol oynayan, Nazi Generali Reinhard Gehlen ile de bağlantılı olduğunu da öne süren yazar Zihni Çakır, Alparslan Türkeş’in CIA bağlantılarının da bu sarmalda geliştiğini öne sürüyor.

CIA kontrolüne giren ve GLADIO’yu organize eden Gehlen’in, MHP ve Türkeş ilişkisinin bir başka göstergesinin de Ruzi Nazar olduğunu öne süren Zihni Çakır, kitabında şu tespitlerde bulunuyor:

“2. Dünya savaşından sonra, Gehlen ile sonradan Türkeş’in yakın dostu olacak olan Ruzi Nazar ABD’ye götürülür. Özbek kökenli Ruzi Nazar, savaş sonrasında Alman ordularına sığınmış bir isimdir. General Gehlen de Alman istihbaratçısı ve Nazi subayıdır.
İkili CIA içerisinde görevlendirilir. Nazar bu görevde CIA Türkiye İstasyon Şefliğine kadar yükselir.

Gehlen ise Almanya’ya gönderilerek Alman İstihbarat Örgütü BND’nin yapılandırılmasını yürütür.

Bu iki görevlendirme, ikiliyi aynı zamanda ABD’nin bu bölgelerdeki GLADIO operasyonlarında da etkin hale getirir. Özellikle Gehlen, GLADIO’nun bölgesel sekreteryası ve operasyonel grup eğitiminde ön sıralarda yer alır.

İkili arasındaki bu yakınlık, Türkeş ile Gehlen arasında dolaylı bir yakınlaşma olark anımsanır”.

Yazarın iddialarından biri de Alparslan Türkeş ile NATO ve Gladio’nun geri planında olan Rockfeller Grubu arasındaki ilişki: “… Türkeş’in ABD’de bulunduğu dönemde en yakın dostu Ruzi Nazar ile NATO ve GLADIO operasyonlarının gerçek hamisi sayılan Rockfeller ailesi tarafından desteklendiğini aktarmakta fayda var”.

Çakır, bu yöndeki bir başka önemli tespiti de İtalya’daki P2 Mason Locası Şefi Licio Gelli’nin, “İtalyan GLADIO’cularla Türk ülkücüler CIA’nın güdümünde çalıştılar” sözleriyle ortaya koyuyor.

HANÇER BİRLİĞİ ÜYESİ MHP’DE MİYDİ?

12 Eylül darbesi sırasında MHP Genel Yönetim Kurulu Üyesi olan Murat Bayrak’ın, 2. Dünya Savaşı yıllarında Gestapo komutasındaki Balkanlar’da kurulan faşist çetelerden “Hançer Birliği”nde de yer aldığını iddia eden yazar Zihni Çakır, Murat Bayrak’ın zenginliğinin kaynağında da kayıp Nazi altınlarının olduğunu öne sürüyor.

Çakır, 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan halk mahkemesince idam cezasına çarptırılan Murat Bayrak’ın eski SS üyelerinin kurduğu bir örgüt olan ODESSA (Organisation Der Ehemaligen SS-Angehörügen) tarafından Yugoslavya’dan Türkiye’ye kaçırıldığını yazıyor. Bu operasyon sonrasında Murat Bayrak’ın Türkiye’deki tüm faaliyetlerini Hançer Birliği adına yürüttüğünü öne sürülürken, Murat Bayrak ve Hançer Birliği’nin, 12 Eylül Askeri darbesini yaratan ortamın ve kontrgerilla eylemlerinden bir bölümünün finansörlüğünü yaptığını da iddia ediliyor.

*****

RUZİ NAZAR kimdir?! ve Alparslan Türkeş’le mutabık olduğu KÜRT MES’ELESİ’ne bakışı nasıldır?! Ruşen Çakır’ın köşe yazısından)

“Ruzi Nazar ismini 1970’li yılların ortasında Uğur Mumcu’nun yazılarından biliyordum. Özbekistan doğumlu bir Amerikan vatandaşı ve CIA ajanıydı. Türkçüydü ve Mumcu’ya göre Alparslan Türkeş’in liderliğindeki ülkücü hareketle yoğun ve karanlık ilişkileri vardı. Kısacası biz solcular için kuşku uyandıran bir “kötü adam”dı.
Yıllar sonra Doğan Kitap’tan “Ruzi Nazar: CIA’nin Türk Casusu” başlıklı bir kitap yayınlanınca epey heyecanlandım. Üstelik kitabın yazarı da, yine Mumcu’nun yazılarında sık sık adı gizli kapaklı işlerle birlikte anılan bir başka Özbek asıllı Türkçü, Enver Altaylı’ydı.”

Casustan çok Türkçü

“500 sayfayı aşkın kitapta beklediklerimin çoğunu bulamadım. Şöyle ki: Ruzi Nazar bir Özbek delikanlı olarak Komünist Partisi gençlik örgütünde çalışıp ardından Kızıl Ordu saflarında Alman ordusuna karşı savaşmış. Bir aşamadan sonra saf değiştirmiş ve gönüllü olarak Alman ordusuna katılmış ve bu sefer subay rütbesiyle Kızıl Ordu’ya karşı savaşmış. Savaş bittikten sonra Almanya’da kalıp orda evlenmiş. Ardından ABD’ye davet edilip Soğuk Savaş dönemi boyunca CIA’de çalışmış ve oradan emekli olmuş.
Doğal olarak insan en çok, Nazar’ın CIA’deki hayatını, hele 1959 Aralık ayında gelip 11 yıl görev yaptığı Türkiye’de yaşadıklarını merak ediyor. Ancak Altaylı kitapta Ruzi Nazar’ın Türkçü yönünü anlatmayı esas almış ve istihbaratçı yönünden de, daha çok Türkçülükle bağlantılı faaliyetleri kapsamında söz etmiş. Dolayısıyla, örneğin ülkemizde yıllardır dile getirilen “Kontgerilla, Gladio” gibi konularda birinci derecede bilgi sahibi olabileceğini varsaydığımız bir kişinin tanıklıklarından mahrum kalıyoruz.”

Kürt sorununa bakış

Yine de son derece ilginç olan bu kitaptan Kürt sorunuyla ilgili bir bölümü alıntılamak istiyorum. Altaylı şöyle yazıyor: “Ruzi, Kürt meselesini başbakanlık müsteşarı olduğu dönemde ve Hindistan sürgününden döndükten sonra (Alparslan) Türkeş’le konuştu. Her ikisi de, var olan bir şeyin inkar edilerek yok edilemeyeceği konusunda mutabıktı; Kürt meselesi çözülmediği takdirde, Türkiye üzerinde hesabı olan ülkelerin bu konuyu Türkiye’ye karşı kullanacaklarından emindi. Baskı ve inkarın çözüm olmayacağını biliyorlardı. Ruzi sadece arkadaşı Türkeş’le değil, görüştüğü Türk istihbaratçılara da bu konuda dikkatli bir şekilde uyarılarda bulundu. Ancak aldığı cevap umut verici değildi. Ruzi’ye ‘Türkiye’de Kürt yok ki problem olsun. Onlar dağ Türkleridir’ diyorlardı. Ruzi, Sovyet realitesini, Sovyetler Birliği’ndeki milliyetler meselesini iyi bilen biriydi. Milliyetler meselesi nasıl ki Sovyetler Birliği’nin en önemli meselelerinden biriyse Kürt meselesi de Türkiye Cumhuriyeti devletinin en önemli meselelerinden biriydi.”