Etiketler

, , , ,

Etyen MahcupyanEtyen Mahçupyan

2002 yılının Kasım ayının başında yapılan seçimlerde AKP iktidar olduğunda, askerde de yeni bir canlanma yaşanmıştı.

Seçimlerden henüz üç hafta sonra o zamanki 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan emri altındaki birliklere gönderdiği yazıda hükümeti hedef alan fişlemelere devam edilmesi talimatını vermekteydi. Sonraki aylar içinde Doğan AKP’nin seçim kazanması ile Nazilerin iktidara gelişi arasında paralellikler kuran fakslar yazdı ve bunları kendi özel kaleminden yolladı. Bu kendine güven halinin tepe noktası ise Balyoz planının tartışıldığı seminerin yapılmasıydı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın aksi yöndeki emrine rağmen söz konusu seminerin içeriği değiştirildi ve Doğan üst makamlara yalan beyanda bulundu. Seminer gerçek kişi, yer ve zaman planları üzerinden darbeye zemin hazırlamak üzere kargaşa çıkartmayı hedefliyor ve darbeden sonra kimlerin hangi görevlere getirileceğini de yine isim isim belirliyordu.

Balyoz planı deşifre olup mahkemeye taşındığında, ortaya bir anda sürpriz bir figür çıktı: Çetin Doğan’ın damadı olan meşhur iktisatçı Dani Rodrik, delillerin sahte olduğunu öne sürmekle kalmayıp bu konuda bir kitap da yazdı ve argümanının o güne kadar iktisat alanında yazdıklarından çok daha ‘sağlam’ olduğunu ileri sürdü. Ulusalcıların ve dünyanın her yerinde AKP’den hazzetmeyenlerin de desteklediği bu argümana göre, suçlama esas olarak 3 CD’ye dayanmaktaydı ve oradaki bilgilerin üzerinde oynanmıştı. Nitekim 2004 tarihli CD’lerde daha sonra kurulan organizasyonların veya mekânların adları geçmekteydi. Rodrik tahrifatın varlığını yeterli sayıyor ve bu CD’lerin delil olamayacağını ve karşımızda Doğan’ı suçlamaya yönelik bir komplo bulunduğunu öne sürüyordu. Kendisiyle yapılan görüşmelerde askerin vesayetçi rolünü onaylamadığını, ama hukukun üstünlüğüne inanan bir kişi olarak gerçeklerin ortaya çıkmasını istediğini vurguluyordu.

Bugün artık Dani Rodrik’i tatmin edebilecek bir bilgi birikimine sahibiz. Birincisi, o 3 CD’nin içindeki bilgilerin diğer CD’lerde de tekrarlandığını ve tahrifatsız olarak bulunduğunu öğrendik. İkincisi, tahrifatlı CD’lerin kopyaları Gölcük’te yer altındaki kozmik bölmede saklanan evraklar arasında da çıktı ve bunların oraya birtakım kötü niyetli komplocular tarafından konulması pek gerçekçi gözükmüyordu. Bu noktada sanık avukatları Gölcük’te bulunan 5 no’lu hard diski ABD’deki bir yeminli büroya incelettiler ve büro çok sayıda dokümanın 2004 yılında yazılmış gibi gösterilmesine karşın aslında 2009 yılında oraya konduğunu saptadı. Bu tespit bir komplonun varlığını gösteriyor ama asıl soruyu yani komplonun failinin kim olduğunu sormuyordu. Derken öldürücü darbe geldi: Gölcük’teki bölmenin sorumlusu olan Binbaşı Yakar’ın kendine ait disklerindeki şifreler 5 no’lu hard diskin şifreleri ile aynıydı… Yani gerçekten de kasıtlı bir tahrifat vardı ama bunu Doğan’ı zor durumda bırakmak isteyen komplocular değil, bizzat Doğan’ın çalışma arkadaşları yapmıştı.

Belgelerde belirli çelişkiler yaratmak üzere yapılan bir bilinçli müdahalenin ise tek bir açıklaması mümkündü: Darbeciler belgeleri güncellemeye devam etmiş ve darbe olanağını kollamayı sürdürmüşler, ama deşifre olma ihtimaline karşı kendilerini garantiye almak için söz konusu belgelerde ufak tutarsızlıklar yaratmışlardı. Dava açıldığında zanlılar dışında saygın birilerinin söz konusu çelişkileri keşfetmesi ve kamuoyuna sunması gerekiyordu. Çünkü ancak bu şekilde askerlerin bir komplo karşısında kaldıklarını öne sürmek ve davayı itibarsızlaştırmak mümkün olabilecekti. Herhalde Çetin Doğan’ın aklına ilk gelen kişilerden biri damadıydı. Böylesine saygın bir uluslararası akademisyenin bilimsel araştırması sonucunda komplonun kanıtlanması, Doğan ve arkadaşlarına büyük bir psikolojik destek sağlayacak ve mahkemenin baskı altına alınması mümkün olacaktı. Ne var ki işler öngörüldüğü gibi yürümedi… Gölcük’te bulunan belgeler, tahrifatın bizzat belgelerden sorumlu olan kişinin bilgisi dâhilinde yapılmış olması ve nihayet son günlerde Genelkurmay’ın bu belgelerin bir bölümünün kendi ellerinde de olduğunu kabul etmesi hayal dönemini sona erdirdi.

Herhalde Dani Rodrik de kendisini yeniden demokrasi ile ekonomi arasındaki ilişkileri incelemeye vermiştir. Gerçeklerin aydınlanmasından başka bir isteği olamayacak olan bir bilim insanı için son gelişmeler yeterince tatmin edici olmalı. İnsan eşini seçerken maalesef onun babasını bir kenara koyamıyor… Etrafta komplo ararken bakıyorsunuz en yakınınızdaki birileri size komplo yapmış oluyor.

25 Ocak 2013, Cuma