Etiketler

, , ,

machiavelliSelamünaleyküm ya Hz. Machiavelli. Hoş gelişler ola tüm Adalet ve Kalkınma Partisi ileri gelenleri… Bizim millete böyle politikacılar gerekir. Ne de güzel ve ne de akıllı bir strateji izlediniz! Dünya tarihi boyunca Machiavelli’nin düşünce ve mantığını zat-ı âlileri kadar uygulayan başka devlet adamlarına rastlanmamıştır.

1469-1527 yılları arasında yaşayan Floransalı Niccolo Machiavelli, önceleri dürüst bir yöneticiymiş. Bu nedenle başı belaya da girmiş, zat-ı âlileri gibi haksız yere hapishanelere de düşmüş. Bakmış ki olmuyor, hak adalet değerleri işe yaramıyor, ‘çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin’ türünden dinsel ve ahlakî ilkelerden çark etmiş, reel politikanın, sosyo-ekonomik olgunun gücünün farkına varmış, politikanın işleyiş mantığına uygun kuramlar geliştirmiş.

Hazret özellikle “Prens” adlı yapıtında siyaset çarkından örnekler vermek suretiyle ‘amaca giden her yol mubahtır’ felsefe ve stratejisini ortaya atmıştır. Çalışmasının önemli bir bölümünde o dönemlerde papalık yapmış Alexandre Borgia’nın oğlu Cesar Borgia’nın adı geçmekte, ondan uygulama örnekleri verilmektedir. Cesar çok önemli bir devlet adımıdır, gereğinde haktan yana tavır da ortaya koyar ama ağırlıklı olarak insanları kandırır, menfaat sağlar, onları önemli mevkilere getirir.

Karizmatik konumuyla da Prens hazretleri halkın destek ve sevgisini de kazanmıştır. Kendine olan biâtta tereddütler sezinleyince; çekinmeden tüm çevresini ve yol arkadaşlarını harcar, asar, keser…

Machiavelli’nin esinlendiği düşünür muhtemelen Saint Agustin’dir (354-430). Bu Hıristiyan filozofa göre “Amaç Allah yolu ise, kutsal bir gayeye yönelikse, yöntemin meşruiyetini tartışmak gerekmez.” Machiavelli’den yüzyıllar önce Kuzey Afrikalı din adamı böyle buyurmuş. Hazret diyor ki, “Öyle Hz. İsa Efendimiz’in dediği gibi, ‘bir yanağına tokat atana öteki yanağını uzat’ mantığıyla Tanrı iradesine uygun devlet kuramazsınız. İnsanların kurduğu devletler gaddardır, acımasızdır, yakar, yıkar, öldürür; yöneticilerin hepsi de zındıktır, mülhittir. Eliniz mahkûm, siz eğer Allah’ın buyruğu olan ‘Civitas Dei- Tanrı Şehri’ni kurmak istiyorsanız, ‘Civitas Terrana- Dünya Şehri’nin’ yöntemlerini kullanmak mecburiyetindesiniz. Tokat yiyip, öteki yanağı dönmek enayiliktir. Tokata eyvallah dersen dünyaya şeytan egemen olur. Civitas Dei kurma yolunda amacınız kutsal oluğu için Allah sizi affetmekten öte cennette sonsuz mutluluklara gark eder.”

Zat-ı âlileri de benzer bir fetvayı Hayrettin Hoca’dan aldı galiba. İhaleleri kazanmak için bağışlar, rüşvet, irtikâp hayır-hasenat işlerini gerçekleştiren vakıflara yönelikse bunda asla ve asla sakınca yoktur! “Mübarek bir gayeye” hizmet etmektesiniz.

Nerede İslam düşünürü Farabi? Nerede onun ‘Faziletli Medine’si’? O ki devlet başkanının özelliklerinin Hz. Muhammed’e benzemesinin gerekliliğini söylüyor.

Nerede Nizamülmülk’ün ‘Siyastname’si?

O eser ki İslam Peygamberi Muhammedü’l-Emin’in yüksek ahlakının siyasette örnek alınmasını öngörüyor.

Daha Peygamberlik müjdelenmeden önce bile, herkesin saydığı, sevdiği, güvendiği, malını-mülkünü emanet ettiği insan. O ki ötekileştirmeyen, Mekke’nin fethinden sonra, O’na karşı savaşan, bir anlamda politik rakibi konumunda bulunan Ebu Süfyan ve karısı Hind’e saygı gösterilmesini buyuran mübarek zat. O’nda kin, nefret, intikam duygusu yoktu.

Okullarda siyer dersleri konulunca, fena olmaz çocuklar Peygamberimizin yüksek ahlakını görür, bu da siyasete yansır diye düşünmüştüm. Yanılmışım, meğer saf-temiz Müslümanları kazanmak için Makyavelist bir stratejiymiş. Zat-ı âlilerinin, tüm muhterem yönetici büyüklerimizin Makyavelist stratejileri daha başlangıçta akıllarında mevcutmuş.

Saftirik olduğumuzdan anlayamamışız. “Tamam, fazla katı, tutucu ama akıllı adamlar, üstelik değişmişler, haksızlık etmeyelim.” dedik. “Ne de olsa lider de harbî, halk çocuğu, artık böylesi gerek. Anadolu çocuklarının, Zeyrek’lilerin, Kasımpaşalı genç, dinamik güçlerin devreye girmesinin zamanıdır. Yetti artık askerî vesayet!”

Demokratik süreç başlattılar, şaşırdık. Öyle ya Selefi kökenli sandığımız Milli Görüş’ün böyle bir tutum içerisine gireceğine ihtimal vermiyorduk. Avrupa Birliği’nin isteği doğrultusunda Anayasa değişiklikleri yapıldı, uyum yasaları çıkarıldı. Her ne kadar bu süreci Ecevit hükümeti başlatmış olsa da biz, “Helal olsun, bunlara karşı önyargılı olmayalım, bakın değişmişler, demokrat olmuşlar.” mülahazalarını ileri sürdük. İnsanlar değişir, gelişir.

Sağlık sigortasında devrim yapıldı, artık hastane kuyruklarında sürünme yok, milli gelir arttı, enflasyon düştü, TOKİ’lerle fakir-fukara konut sahibi oldu, duble yollarla şehirler arası ulaşım rahatladı. Bunlar sosyal demokrasiyi benimsiyor izlenimini edindik. Öyle ya Batı’da Hıristiyan demokrat partiler artık sosyal devlet aşamasına geldiler. Bunlar da Müslüman sosyal demokrat parti olabilirler.

Benim yaşımdakiler, 7 kez askerî müdahale yaşadı (27 Mayıs, iki Talat Aydemir girişimi, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan). Darbe, psödo-darbe ve post modern darbelerin üzerine gidilmesi bizde mutluluk yarattı. Müslüman olmayan azınlıkların gasp edilen haklarının iadesi yüreğimize su serpti. “Bunlar ötekileştirmeyen, gerçek samimi Müslüman” diye sosyal demokrat dostlarımıza anlayışlı olmalarını, sabretmelerini tavsiye ettik. “Bakın gerçek İslamî ilkeleri, evrensel hukuku savunan, dinler arası diyaloğun kurumsal önderi olan, daha önce rahmetli Bülent Ecevit’i destekleyen Gülen Cemaati de hükümete sıcak bakıyor; biraz anlayın.” mülahazalarını ileri sürdük.

Birlikte mücadele verdiğimiz sosyal demokratların aforozuna maruz kaldık, işbirlikçi, yandaş damgasını yedik.

Ve de sandıkta ‘yetmez ama evet’ mührünü vurduk. Yetmezdi ama önemli hukuki değişiklikler gündemdeydi. Nitekim o değişiklikler sayesinde bugün Anayasa Mahkemesi, siyasal iktidarın tüm hukuka aykırı yasa, eylem ve işlemlerinin önüne set çekebilmekte.

Meğerse hepsi taktikmiş, Machiavelli’nin, Saint Augustin’in Müslüman versiyonuyla karşı karşıya kalmışız.

Hoş, İslam âleminde de, dinin özüne ters düşen benzer patolojik olaylar bir hayli mevcuttur. Emevi halifelerinden bazıları “Biz halifeyiz (=yerine geçen); Peygamber’in, Allah’ın yerine geçtik” deme gaflet ve cüretinde bulunmuşlardı.

Keza Osmanlı’da “devletin bekâsı için” kardeş de, torun da, evlat da öldürülmüştür. Oysa dinimiz bir insanın öldürülmesinin tüm insanlığın öldürülmesi gibi görür. Bakmayın bekâ laflarına, onların hepsi Machiavelli’nin izinden gitmişler. Amaç siyasal güç, para ve mevki hırsı, yönetme ihtirası. Amaca gitmek için babamı da, oğlumu da yok ederim. Şimdikiler de zaten devletin bekâsı lafını pek seviyorlar. Devletin mi, kendi çıkar düzenlerinin bekâsı mı?

Aldatılmışız, enayi yerine konulmuşuz, kullanılmışız….

Yetişmiş genç kadroları kullanmışlar. Kendilerinin dişe dokunur, yetişmiş ve yetkin elemanları çok az olduğundan, dünya çapında eğitime yatırım yapan Hizmet Hareketi’nin entelijansiyasından istifade ettiler. İşleri bitince tasfiye edip karalamaya başladılar. “Paralel yapı”, “haşhaşi” dediler, devlet terörü estirdiler. Şimdi de tüm inanç örgütlenmelerini Kırmızı Kitap’a dahil ettiler. İçinden çıktığınız İskenderpaşa, Çarşamba cemaatlerini ne yapacaksınız? Kullan, amaca ulaş ve arkasından harca. Tam bir Makyavelizm. Kim kimi aldattı, kim kimi kullandı acaba?

Demokratikleştirme sürecini başlattınız, gönlümüzü kazandınız. Gezi olaylarıyla birlikte süreç-müreç kalmadı, hukukun içine okudunuz, faşist, faşizan hukuk kuralları koydunuz. Yetmiyormuş gibi hak-hukuk, meşruiyet bilincinden yoksun bürokratları ve milletvekillerini bakan yaptınız. Bravo… Tam bir Makyavelizm. Samimi mümini, demokrat sol, liberal solu önce kazan, güçlü hale gelince de harca. Amaca ulaştınız ya, her yol mubahtır. Mübarek olsun!

Kabahat sizde değil. Sizi “küçük tanrı” haline getiren yalaka takımı ve yıllardır aymazlık içinde olan sözde aydınlarda ve de anamuhalefet partisinde.

Yalakaların değişik türleri her devirde görülmüştür. Roma imparatorlarını “tanrı” yapanlar, çevrelerindeki eyyamcı takımıdır. Etrafımda sürekli “sen büyüksün, her bir şeyden sen anlıyorsun, sen Tanrısın” denilirse ben de inanırım. Sizin ve sizlerin etrafınızda acaba böyle yalaka takımı mı var? Yoksa gerçekten hepiniz her bir şeyden anlıyor musunuz? Sanatı da, bilimi de, İslam’ı da en iyi siz biliyorsunuz galiba. Hangi heykel ucube, sizlerden iyi bilen yok. Gezi olaylarında kitle psikolojisi profesörünü azarlayıp, kitlenin eğilimlerini en iyi bilen gene zat-ı âlileri.

Aymazlık içinde olan sözde aydınlar ise sadece Türkiye’ye özgü. Onlar ki güya sosyal demokrat, özgürlüklerden yana. Başörtüsüyle mücadele derneklerini, ikna odalarını onlar kurdu; vatan-millet-Sakarya, “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganlarından başka lafları olmadı. Sıkışınca Anıtkabir’e gidip şikâyet etmeler, Bayrak Mitingleri onların en ciddi politik stratejileriydi. “Ordu Göreve” pankartlarını onlar alanlara çıkardı. Size kul dediler; kendileri “Mustafa Kemal’in neferleriyiz”, yani ‘kuluz, emirleri yerine getiririz’ diye her ortamda tezahürat yaptılar. Batı’nın demokratik toplumlarında bu tür aydın, bu tür sosyal demokrat görmek olanaksızdır. Âmennâ laiklik erdemdir, âmennâ Mustafa Kemal çok önemli bir önderdir. (Pek sevmese de galiba lider ona özeniyor). Sosyal demokrasiden, evrenselci olmaktan uzaklaşarak ulusalcı-milliyetçiliğe yönelen, sosyal bilimlerin verilerinden uzak fikirsiz anamuhalefet partisi de sizin ‘küçük tanrı’ haline gelmenize katkı sağladı. Dedik ya, bize böylesi uyar. Yandaş da aymazlık içinde candaş da… Kutlarız… Mübarek olsun… Amaca ulaştınız yâ Machiavelli Hazretleri!

PROF. DR. NIYAZI ÖKTEM / 9 Kasım 2014